Gazeteciliğe 1980’li yıllarda başladım. Mutfakta çalıştım, muhabirlik yaptım, yöneticiliğin çeşitli kademelerinde de yer aldım.
Çok başkan gördüm. Kulüplerde, federasyonda.
Ama ben bu Mehmet Büyükekşi gibisini görmedim.
Şimdiye kadarki yaptıklarını zaten önceki yazılarımda anlatmıştım.
Zihnni Sinir Proceleri’nden bahsetmiştim.
Tekrar o konulara girmeyeceğim.
Ben şu son olana değineceğim.
Dün akşam birden bire açıklama: TFF Başkanı yarın basın toplantısı yapacak!
“Vay canına” dedim kendi kendime. Kimbilir neler anlatacak?
Eee… Ne de olsa ağır suçlamalar var!
Hakemlerin rezil kararları var.
Şikayetçi olmayan kulüp yok gibi. Peş peşe açıklamalar var.
Tuzlaspor olayı var.
Hele hele hafta sonu yapılan Divan Kurulu toplantısında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç’un zehir zemberek sözleri var.
“Bakalım ne diyecek?” diye verilen saatte geçtim televizyonun karşısına. Başladı konuşmaya.
Daha açıklamasının başında “Son dönemde kamuoyunu doğru ya da yanlış bilgilendirmelerle meşgul eden tüm soruların cevaplarını 2 gün sonra yazılı olarak kamuoyu ile paylaşacağız” demez mi?.
Tarihe geçti adam.
“2 gün sonra açıklama yapacağını” belirtmek için miydi bu basın toplantısı? Şaştım kaldım.
Yine bekledim.
“Dur bakalım ne diyecek” diye.
Yarı otomotik ofsayt sistemine geçilecekmiş de… Hakemler için kulüplerle işbirliği yapacaklarmış da. Kadın futbolu, futbol akademisi, fasa fiso!
Bunları diye diye “Hadi eyvallah” diyerek gitmez mi? Soru almadı bile. Arkasına bakmadan gözden kayboldu.
Şaşkınım.
Nedir amacı.
Vallahi anlayamadım.
Sonra birden aklıma Slaven Bilic geldi. Ne demişti Türkiye’den ayrılırken;
“Türkiye’de temel problem şu; bilgili insanların yetkisi yok, yetkililerin de bilgisi yok…”